Sonu AVU ile biten kelimeler

Kelimeler arşivi içinde; sonunda "avu" olan, toplam 37 adet kelime bulunmaktadır. Sonu avu ile biten kelimeler listesinden; Türkçe hakkında yapacağınız ders ve araştırma çalışmalarında ya da Scrabble, Kelimelik vb. gibi kelime bulma oyunlarında kelime türetmek için faydalanabilirsiniz.

Bunun yanı sıra, başında avu olan kelimeler listesine ulaşmak veya içinde avu olan kelimeler listesini incelemek isteyebilirsiniz. Ayrıca, burada verilen kelimelerin tanımları için aşağıda bulunan "harfli kelimeler" bağlantılarını kullanabilirsiniz.

 
 

10 harfli kelimeler

VAYVAYTAVU

9 harfli kelimeler

YILANKAVU, KIZILSAVU, ALATATAVU

8 harfli kelimeler

KARADAVU

7 harfli kelimeler

CAKKAVU, CILGAVU, CILKAVU, SIKRAVU, BAKLAVU

6 harfli kelimeler

AVLAVU, BUZAVU, YALAVU, TATAVU, SANAVU, SALAVU, SAKAVU, SAHAVU, PERAVU, OKLAVU, BAKAVU, KIRAVU, KAZAVU, KARAVU, HORAVU, GIRAVU, GAŞAVU, GARAVU, DOLAVU, DEJAVU, CIDAVU

4 harfli kelimeler

MAVU, HAVU, SAVU, DAVU, YAVU

3 harfli kelimeler

AVU

Bazı kelimelerin anlamları

AVU

Zehir, ağı. Ormanların taşlık yerlerinde yetişen zehirli bir bitki. İlkbaharda bazı ot ve meşe yaprakları arasında bulunan zehirli bir kurt. Meşe ve defne ye benziyen ve odunu yakılan bir ağaç. Ağı. Ağı, zehir.

YALAVU

Tutuşturucu, talaş, ince kuru odun vb. Alev.

CAKKAVU

Geveze, dedikoducu.

SANAVU

Aptal, sersem. 1.Sağır.

CILGAVU

İnce, dar, taşlı yol, patika.

BUZAVU

Buzağı.

TATAVU

Kekeme. İyi pişmemiş yemek. Ramazandan bir önceki gün. Ramazandan bir gün önce tutulan oruç. Her işe burnunu sokan kimse.

KARADAVU

Buğday başaklarında görülen, taneleri kömür gibi karartan bir hastalık, sürme hastalığı. Buğday hastalığı.

CILKAVU

İnce, dar, taşlı yol, patika.

AVLAVU

Hudut, sınır, çerçeve.

SIKRAVU

Cimri.

BAKLAVU

Baklava.

ALATATAVU

İyice pişmemiş yemek.

KIZILSAVU

Kızıla çalan renk, kızılımsı.

YILANKAVU

Yılankavi.

VAYVAYTAVU

Ekim için en uygun zaman.

  -   -   -  

Anlamında AVU bulunan kelimeler

Bu bölümde tanımı içerisinde AVU geçen kelimeler listesi verilmiştir.

ARAÇÇILIK

Düşünme biçimlerinin, kuramların, mantık ve ahlak biçimlerinin yalnızca hayatın değişik şartlarına uyma araçları olduğunu savunan dünya görüşü, enstrümantalizm.

AÇMAK

Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek. Yakışmak, güzel göstermek. Engeli kaldırmak. Savaşla almak, fethetmek. Bir kuruluşu, bir iş yerini işler duruma getirmek. Sarılmış, katlanmış, örtülmüş veya iliklenmiş olan şeyleri bu durumdan kurtarmak. Birbirinden uzaklaştırmak. Satranç, poker vb. oyunları başlatmak. Ayırmak, tahsis etmek. Yarmak. Bir şeyi, bir yeri oyarak veya kazarak çukur, delik oluşturmak. Düğümü veya dolaşmış bir şeyi bu durumdan kurtarmak. Yapmak, düzenlemek. Avunmak veya danışmak üzere söylemek, içini dökmek. Alışverişi başlatmak. Görünür duruma getirmek. Geçit sağlamak. Bir toplantıyı, etkinliği başlatmak. Bulutların dağılmasıyla gökyüzü aydınlanmak. Ferahlık vermek. Bir konu ile ilgili konuşmak. Tıkalı bir şeyi bu durumdan kurtarmak. Sıkılganlığını, utangaçlığını gidermek. Rengin koyuluğunu azaltmak. Beğenmek. Bir aygıtı, bir düzeneği çalıştırmak. Alanını genişletmek.

ANAYASACI

Anayasayı savunan, anayasadan yana olan (kimse). Anayasa dersi veren öğretim üyesi.

AÇIKLAYICI

Bir sorunu gerekli açıklığa kavuşturan. Kendinden önce gelen kelimeyi belirten, açıklayan (kelime veya kelimeler): "Atatürk, yeni Türkiye'nin kurucusu, daima saygı ile anılacaktır" cümlesindeki 'yeni Türkiye'nin kurucusu' sözü Atatürk adının açıklayıcısıdır.

ALDATMAK

Beklenmedik bir davranışla yanıltmak. Oyalamak, avutmak. Ayartmak, kötü yola sürüklemek, baştan çıkarmak, iğfal etmek. Karşısındakinin dikkatsizliğinden, ilgisizliğinden yararlanarak onun üzerinden kazanç sağlamak. Karı ve kocadan biri eşine sadakatsizlik etmek, ihanet etmek. Yalan söylemek. Bir şeyin görünürdeki durumu, o şeyin niteliği bakımından yanlış bir kanı vermek. Birine verilen sözü tutmamak.

ARABAŞI

Hindi veya tavuk etiyle hazırlanan, pişmiş ve dondurulmuş hamur ile birlikte yenen çorba.

AKILCILIK

Akla dayanan, doğruluğun ölçütünü duyularda değil, düşünmede ve tümdengelimli çıkarmalarda bulan öğretilerin genel adı, usçuluk, akliye, rasyonalizm, deneycilik karşıtı. Akla ve akıl yolu ile varılan yargıya inanma, akla aykırı veya akıl dışı hiçbir şeyi tanımama davranışı ve tutumu, akliye, rasyonalizm. Bilginin evrensellik ve zorunluluğunun deneyden ve deneye dayanan genellemeden değil, yalnızca akıldan çıkartılabileceğini savunan öğreti, rasyonalizm.

AĞIZ

Yüzde, avurtlarla iki çene arasında bulunan, ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye yarayan ve besinlerin sindirilmeye başlandığı organ. Bu boşluğun dudakları çevreleyen bölümü. Birkaç yolun birbirine kavuştuğu yer, kavşak. Koy, körfez, liman vb. yerlerin açık tarafı. Aynı dil içinde ses, şekil, söz dizimi ve anlamca farklılıklar gösterebilen, belli yerleşim bölgelerine veya sınıflara özgü olan konuşma dili. Uç, kenar. Kapların veya içi boş şeylerin açık tarafı. Bir bölge ezgilerinde görülen özelliklerin tümü. Çıkış yeri. Kesici aletlerin keskin tarafı. Bir akarsuyun denize veya göle döküldüğü yer, munsap. Yeni doğurmuş memelilerin ilk sütü. Üslup, ifade biçimi.

ALMANCA

Hint-Avrupa dillerinin Cermence kolundan, Almanya, Avusturya ile İsviçre'nin bir bölümünde kullanılan dil. Bu dille yazılmış olan.

ALKIŞÇI

Alkışlayan kimse. Şakşakçı, dalkavuk, yüze gülücü, yağcı kimse.

ARNAVUTÇA

Hint-Avrupa dilleri ailesine giren, Arnavutların kullandığı dil. Bu dille yazılmış olan.

AKMAK

Sıvı maddeler veya çok ince taneli katı maddeler bir yerden başka bir yere doğru gitmek. Kumaş yıpranıp iplikleri erimeye başlamak. Çabucak savuşmak, ortadan kaybolmak. Bir kap veya bir yer, içindeki veya üstündeki sıvıyı sızdırmak. Boya birbirine karışmak. Art arda ve toplu olarak gitmek. Karışmak, katılmak. Sıvı bir madde bir yerden çıkmak. Sıvı maddeler aşağıya yönelmek. Zaman çabuk geçmek. Sürüp gitmek.

ARNAVUT

Arnavutluk ve çevresinde yaşayan bir halk.

ALDANMAK

Görünüşe bakarak yanlış bir yargıya varmak, yanılmak. Hayal kırıklığına uğramak. Havanın birden ısınmasıyla zamansız açan çiçek, soğuk sebebiyle donmak. Bir hileye, bir yalana kanmak. Avunmak, oyalanmak.

APAZ

Avuç. Çok az.

ALTINBAŞ

Genellikle Ege bölgesinde yetişen, yuvarlak, kalınca kabuklu güzel bir tür kavun.

APAZLAMAK

Avuçlamak. Gemi apazlama rüzgârla gitmek. Yelken rüzgârla dolup şişmek.

AFACANLAŞMAK

Yaramazlaşmak, yaramaz, ele avuca sığmaz duruma gelmek.

APAZLAMA

Apazlamak işi, avuçlama. Pupa ile orsa arasında geminin omurgasına 45 derece açı ile esen (rüzgâr). (a'pazlama) Böyle esen bir rüzgârla.

ABORJİN

Avustralya yerlisi.