Kelimeler arşivi içinde; başında "ön" olan, toplam 363 adet kelime bulunmaktadır. ön ile başlayan kelimeler listesini Scrabble, Kelimelik vb. gibi kelime bulma oyunları için veya Türkçe hakkında yapacağınız ders, araştırma veya ödev çalışmalarınızda kullanabilirsiniz.
Ayrıca sonu ön ile biten kelimeler listesine ulaşmak veyahut içinde ön olan kelimeler listesini incelemek isteyebilirsiniz. Bunlara ek olarak, kelimelerin anlamları için aşağıda bulunan "harfli kelimeler" bağlantılarından da faydalanabilirsiniz.
ÖNEMSEYEBİLMEK
ÖNEMSEYEBİLME, ÖNERİLEBİLMEK, ÖNRAFAELCİLER
ÖNEMSEMEZLİK, ÖNERİLEBİLME, ÖNGÖREBİLMEK, ÖNLEYEBİLMEK
ÖNALIŞTIRMA, ÖNBUZULTAŞI, ÖNCEÇORBASI, ÖNDELEMESİZ, ÖNDENETLEME, ÖNDÜLLENMEK, ÖNEĞÜLENMEK, ÖNEĞÜLEŞMEK, ÖNEMSEMEZCE, ÖNEREBİLMEK, ÖNFİNANSMAN, ÖNGÖREBİLME, ÖNGÖRÜLÜLÜK, ÖNLEYEBİLME, ÖNTEMİZLEME, ÖNYÜKSELTEÇ
ÖNCANCILIK, ÖNCESİZLİK, ÖNDELEMELİ, ÖNDENETLİK, ÖNDÜKLEMEK, ÖNDÜNRECÜK, ÖNEMSENMEK, ÖNEMSETMEK, ÖNEMSİZLİK, ÖNEREBİLME, ÖNEZELEMEK, ÖNEZİLEMEK, ÖNGÖRÜLMEK, ÖNGÜLLEMEK, ÖNİNCELEME, ÖNKESTİRİM, ÖNNİCELEME, ÖNTÜMDEĞER, ÖNÜRDİŞMEK, ÖNÜRDÜŞMEK
ÖNAYRIŞIM, ÖNAYRIŞMA, ÖNBİLEŞEN, ÖNCECİLİK, ÖNCELEMEK, ÖNCELEYİN, ÖNCELİKLE, ÖNCELİKLİ, ÖNEMLEMEK, ÖNEMLİLİK, ÖNEMSEMEK, ÖNEMSENİŞ, ÖNEMSENME, ÖNEMSETME, ÖNEMSEYİŞ, ÖNEMSİZCE, ÖNERİLMEK, ÖNGENDİRE, ÖNGERİLİM, ÖNGÖRÜLME, ÖNGÖRÜNTÜ, ÖNGÜNLEME, ÖNİVERMEK, ÖNMENGENE, ÖNOSİTOİT, ÖNOYNATIM, ÖNSÜTUNLU, ÖNÜKLERDE, ÖNÜRTLERİ, ÖNYİNELEM, Devamını Oku »»
ÖNANAMAL, ÖNBAĞLAM, ÖNBELLEK, ÖNCELEME, ÖNCELERİ, ÖNCELLİK, ÖNCÜLLER, ÖNDEĞİKİ, ÖNDELEME, ÖNDENEME, ÖNDERLİK, ÖNDİNGİL, ÖNDİŞLER, ÖNDÖVMEÇ, ÖNDÜNDEN, ÖNDÜNREK, ÖNDÜRGÜN, ÖNEĞİLİM, ÖNEĞÜLÜK, ÖNEMLİCE, ÖNEMSEME, ÖNERİLME, ÖNESÜRÜŞ, ÖNEZEKÇİ, ÖNEZİMEK, ÖNGÖRMEK, ÖNGÖRÜLÜ, ÖNGÜLLÜK, ÖNGÜNLÜK, ÖNGÜRLÜK, Devamını Oku »»
ÖNALMAK, ÖNAYDIN, ÖNBASAN, ÖNBASIM, ÖNBİLGİ, ÖNBÖLGE, ÖNCEDEN, ÖNCELİK, ÖNCESİZ, ÖNCÜBAY, ÖNCÜLER, ÖNCÜLÜK, ÖNÇUKUR, ÖNDEGÜN, ÖNDELİK, ÖNDEMEK, ÖNDEMEN, ÖNDEROL, ÖNDEYİŞ, ÖNDÖVME, ÖNDÜGÜN, ÖNDÜĞÜN, ÖNDÜNKİ, ÖNELCİK, ÖNEMMEÇ, ÖNEMSİZ, ÖNERLER, ÖNERMEK, ÖNEŞMEK, ÖNETKEN, Devamını Oku »»
ÖNALAN, ÖNALGI, ÖNAYAK, ÖNBESİ, ÖNBEZE, ÖNBEZİ, ÖNCECİ, ÖNCEKİ, ÖNCÜER, ÖNCÜLÜ, ÖNÇEYH, ÖNDANİ, ÖNDERE, ÖNDEYİ, ÖNDÖRT, ÖNDÜNÇ, ÖNDÜRE, ÖNECEK, ÖNECİK, ÖNEKÇİ, ÖNELEÇ, ÖNELME, ÖNEMEK, ÖNEMLİ, ÖNERGE, ÖNERİŞ, ÖNERME, ÖNERTİ, ÖNESEK, ÖNEZCİ, Devamını Oku »»
ÖNAĞI, ÖNBEL, ÖNCEG, ÖNCEK, ÖNCEL, ÖNCÜL, ÖNCÜT, ÖNDAŞ, ÖNDEÇ, ÖNDEL, ÖNDEM, ÖNDEN, ÖNDER, ÖNDEŞ, ÖNDİN, ÖNDÜÇ, ÖNDÜL, ÖNDÜN, ÖNDÜŞ, ÖNEDE, ÖNEGİ, ÖNEĞİ, ÖNEĞÜ, ÖNERİ, ÖNESE, ÖNEYİ, ÖNEZE, ÖNEZİ, ÖNGAŞ, ÖNGAY, Devamını Oku »»
ÖNAA, ÖNAD, ÖNAL, ÖNAY, ÖNCE, ÖNCÜ, ÖNDE, ÖNEÇ, ÖNEK, ÖNEL, ÖNEM, ÖNEN, ÖNER, ÖNEŞ, ÖNEY, ÖNEZ, ÖNGE, ÖNGÜ, ÖNĞE, ÖNİK, ÖNİZ, ÖNKE, ÖNKÜ, ÖNOL, ÖNÖK, ÖNSE, ÖNUÇ, ÖNÜÇ, ÖNÜK, ÖNÜL, Devamını Oku »»
ÖNA, ÖNE, ÖNK, ÖNÜ
ÖN
ÖN
Önce, mukaddem, evvel. İleri, üstün, makbul. Bir şeyin esas tutulan yüzü, arka karşıtı. Bir şeyin esas tutulan yüzünün baktığı yer, karşı. Bir kimsenin ilerisi. Yakın gelecek zaman. Giyeceklerin genellikle göğsü örten bölümü. Önce olan, ilk. Civar, yöre. öğün. o gün. İlk, ilk gün. Ön (bk. ün). Vücudun, ortasından geçen çizginin yüzden yana gösterdiği yön; gövdenin, göğsün bulunduğu yüzeyi ve yönü. Görünçlüğün önündeki bölüm; öne düşen yerler. Dip karşıtı. Bazı ikinci, üçüncü sınıf sinemalarda görüntülüğe en yakın sıralar. (karşılık: anteriyör,)Bir hayvanın ya da bir parçasının bir eksene göre ilerde olan bölgesi.
ÖNLEYEBİLMEK
Önleme imkânı veya olasılığı bulunmak.
ÖNERİLEBİLME
Önerilebilmek işi.
ÖNDELEMESİZ
İki işler çarpıldığında, hangisi önde olursa olsun çarpım sonucunun değişmemesi.
ÖNCEÇORBASI
Bir çeşit hamur çorbası.
ÖNDENETLEME
Çevrilmesine henüz başlanmamış bir filmin oyunluğu üzerinde yapılan, bundan alınan sonuca göre filmin çevrilip çevrilmeyeceğine ya da değişiklik yapılmasına karar verilmesini sağlayan denetleme çeşidi.
ÖNEMSEMEZLİK
Önem vermezlik, mühimsemezlik.
ÖNEMSEYEBİLME
Önemseyebilmek işi.
ÖNRAFAELCİLER
(Resim) XIX. y. y.ın ikinci yarısında İngiltere'de ortaya çıkan ve Rafaello'dan önceki İtalyan ilkelcilerden etkilenen bir estetik anlayışına bağlı sanatçılar topluluğu.
ÖNBUZULTAŞI
Buzulların duralama döneminde, akıntı yönünde oluşmuş taş parçalarından bileşik yüzey ve dip morenleri yığını.
ÖNALIŞTIRMA
Bir kimsenin, ileride kendisine uygulanacak bir teste hazırlanmak için, özel olarak düzenlenmiş örnek test maddelerinden yararlanarak yaptığı ön çalışma.
ÖNERİLEBİLMEK
Önerilme imkânı veya olasılığı bulunmak.
ÖNGÖREBİLMEK
Öngörme imkânı veya olasılığı bulunmak.
ÖNEMSEYEBİLMEK
Önemseme imkânı veya olasılığı bulunmak.
ÖNEĞÜLENMEK
Muannidane hareket etmek, inat etmeki aksilik etmek.
ÖNDÜLLENMEK
Böbürlenmek. Kırıtmak, şımarıkça kızmak.
Bu bölümde tanımı içerisinde ÖN geçen kelimeler listesi verilmiştir.
AĞIRLIK
Ağır olma durumu. Ağırbaşlılık. Terazilerde tartma işi yapılırken bir kefeye konulan nesne. Değerlendirmelerde herhangi bir konu veya evreye, olağanın üzerinde ve belli oranda tanınan değer. Yer çekiminin, bir cismin molekülleri üzerindeki etkisinin oluşturduğu bileşke, gravite. Uykudayken gelen ve insana boğulur gibi bir duygu veren durum. Uyuşukluk ve gevşeklik durumu. Sıkıcı, bunaltıcı, iç karartıcı durum. Orduda bir birliğin cephane, yiyecek ve eşya yükleri. Sorumluluk. Sıkıntı. Takı. Değerli olma durumu. Yük, külfet. Dikkati ve önemi bir şey üzerinde yoğunlaştırmak. Güreş, boks, halter, judo vb. spor dallarında, sporcuların kilolarına göre girdikleri kategori. Etki, baskı, güçlük. Çeyizini düzmek için damadın geline verdiği para, kalın.
AFTOS
Gönül eğlendiren kimse.
AĞIRSAMAK
Birine karşı soğuk davranarak sıkıntı verdiğini anlatmak. Bir işi ağır bulmak, yük saymak, yüksünmek. Bir işi yavaş yapmak, önemsememek, ilgilenmemek.
AÇIKTAN
Bir yerin uzağından. Ayrıca, ek olarak. Sıra ve aşama gözetilmeden, dışarıdan atayarak. Önceden belirlenmiş bir bütçeye bağlı kalmaksızın.
ABARTMAK
Bir nesneyi veya durumu olduğundan daha önemli, daha büyük veya daha çok göstermek, mübalağa etmek. Bir iş, bir davranış vb.nde gereğinden fazlasına kaçmak, aşırıya kaçmak.
AÇIKÇA
Gizli bir yönü kalmaksızın, kolay anlaşılır bir biçimde, alenen, aşikâre.
AFYONLAMAK
Afyon vererek uyuşturmak, uyutmak. Birini telkin yoluyla doğru düşünmesini önleyerek zararlı bir yola sürüklemek.
AĞIRŞAKLANMAK
Ergenlik döneminde çıbanda veya memede ağırşak biçiminde bir tümsek oluşmak.
AFAKİ
Gereksiz, önemsiz (söz). Bir kaynağa dayanmayan, hayalî.
ADEMİMERKEZİYETÇİ
Yerinden yönetimci.
AFİŞE
"Açığa vurmak, belirtmek; duyurmak, dile düşürmek, reklam etmek; açıklamak" anlamlarındaki afişe etmek, "bir kimse bilinmeyen bir yönüyle tanınmak" anlamındaki afişe olmak birleşik fiillerinde geçen bir söz. Açıklanmış.
AÇIKLAYICI
Bir sorunu gerekli açıklığa kavuşturan. Kendinden önce gelen kelimeyi belirten, açıklayan (kelime veya kelimeler): "Atatürk, yeni Türkiye'nin kurucusu, daima saygı ile anılacaktır" cümlesindeki 'yeni Türkiye'nin kurucusu' sözü Atatürk adının açıklayıcısıdır.
ABONE
Süreli yayınları, parasını önceden ödeyerek alma işi. Bir şeyi sürekli olarak kullanmak için hizmeti verenle sözleşme yapan kimse, sürdürümcü. Bir yere gitmeyi alışkanlık hâline getiren (kimse).
ADIM
Yürümek için yapılmış olan ayak atışlarının her biri. Bir yarışın belirli uzaklığı kapsayan bölümlerinden her biri, etap. Ayakta, esas duruşta, bir ayağın türlü yönlerde iki ayak boyu kadar yer değiştirmesi. Girişim, hamle. Bir ayak atışıyla alınan ve uzunluğu yaklaşık 75 santimetre olan mesafe. Bir gösterge ucunun eş olarak ayrılmış yaylardan biri boyunca aldığı yol. İki diş arasındaki aralık.
AĞBENEK
Ağ görünüşünde olan, arpa yapraklarına yerleşerek oldukça önemli zararlara yol açan, açık veya koyu kahverengi asklı mantar. Bu mantarın yol açtığı ekin hastalığı.
ABRAMAK
Fırtınalı havalarda gemiyi ustalıkla yönetmek. Başarmak, bir işi becermek.
ADA
Deniz veya göl suları ile çevrilmiş küçük kara parçası, cezire. Tali yoldan ana yola güvenli çıkışı sağlamak için tali yolun sağ tarafına yapılan, çizgilerle ayrılmış bölüm. Çevresi yollarla belirlenmiş olan arsa ve böyle bir arsayı kaplayan yapılar topluluğu. Kavşaklarda trafiği düzenleyici, yönlendirici veya ayırıcı olmak üzere bordürle sınırlandırılmış veya yer çizgileriyle belirlenmiş alan.
AGORA
Yunan klasik devrinde, sitenin yönetim, politika ve ticaret işlerini konuşmak için halkın toplandığı alan, halk meydanı.
ADEMİMERKEZİYET
Yerinden yönetim.
ABAJUR
Işığı bir yere toplamak, doğrudan doğruya gözlere vurmasını önlemek için kullanılan, kâğıt, kumaş, maden veya renkli camdan yapılmış lamba siperi. Genellikle üzeri siperli masa lambası veya ayaklı lamba.